24 Mart 2013 Pazar

ÇANAKKALE' DE YAŞAM

Geçmiş henüz geçmemiştir
Zaman bildiğimiz zaman
Her geçen günün bir anısı vardır
Her anı bir savaş

Savaş ölümdür çocuk
Savaş kandır
Çanakkale zamandır
Çanakkale yaşam

Her harfi kanla damlatılır yazılır
Her kullanıldığı cümlede yaşam bırakır
Ölüm hakikattir; kaçılmaz
Sen hiç ölüme yürüdün mü zamanın gelmeden

İŞGAL

Memleketin her yeri olmuş işgal,
Ağlama annem, vatanı kurtarmaya gidiyorum ben derhal!
Biliyorum bu gidişin sonundaki mertebem Şehit!
Olsun be annem, basmasın yeter ki topraklarıma o alçak it!
Abim, babam, dedem, Atam,
Onların yanında bu mertebeyle biraz da ben yatam!
Zayıflıktır düşmandan korkmak,
Korkmam, aldanır o vakit düşman denen ahmak.
Yukarıda Allah var, yanımızda Resulü
Bilmez miyiz hiç bu savaş denilen usulü?
Ne ararsın bilmediğin topraklarda eyy düşman?
Çok uzun değil yakında olacaksın pişman!
Hepsinin düşündüğü tek bir şey var o da hayal,
Ağlama annem, vatanı kurtarmaya gidiyorum ben derhal!

-------------------
Cankut BENGİL

ÇANAKKALE

Bunları rüyamda gördüm bir gece.
Yıl 1915, yer Çanakkale.
Biz savaşıyoruz yine mertçe.
Düşman üstümüze geliyor namertçe.

Amaç belli geçmek boğazı.
İstanbul’a varıp kesmek boğazı.
İçecekler sözde boğaza karşı,
Güzelim İstanbul’da akşam çayı.

Ama geçemezler bu boğazı.
Bilmiyorlar karşısına kimi aldıklarını.
Fatih’in,Yavuz’un,Sultan Süleymanın torunları,
Bırakmazlar asla düşmana bu vatanı.

ÇANAKKALE' NİN KADERİ

Atılan kurşunlar, vücudu deldi
Mehmet düşmana, geçit vermedi
Liseden cepheye, öğrenci geldi
Çanakkale Türkün zaferiydi.

Üstüne yağdı; bombadan yağmurlar,
Seyit onbaşı der; Allah ım kurtar!
Öğrenci kalem yerine, silah tutar
Çanakkale de etten, duvarlar var.

Conkbayır, Arıburnu, Anafartalar,
Kemalim askerleriyle, tarih yazar
Metre kareye altı bin, mermi sığar
Çanakkale de tarih, yeniden başlar.

ÇANAKKALE

Daha fidanken Mehmet'im,
Kurşuna yürüdü vatan için, millet için...
Al bayrağı yere düşmesin diye
Canını feda etti şehadetle..

Tek fedakar onlar değildi..
Analar,babalar toprak için kuzularına,
Nice Ayşe'ler Emine'ler
Yarine, sevdasına gözü yaşlı veda etti.

Ellerinde yokken yemek, teçhizat
Dönmeyi düşünmediler asla!
Sonsuz yürekle yürüdüler düşmana,
Alınlarının akıyla...

UNUTAMAM GELİBOLU' M


Geçse de onca sene eskitemez seni
Bilakis pek ziyade artırır kıymetini
Yüreğimde taşırken o eşsiz sevgini
Unutamam Gelibolu’m hiçbir zaman seni

Her karışı kanla yoğrulan topraklarını
Uğruna can veren evlatlarını
Tarihten dinlediğim destanlarını
Unutamam Gelibolu’m hiçbir zaman seni

18 Mart günü bir kâbustu sanki
Yeri, göğü kavuran bir cehennemdi sanki
Nice Koçyiğitlerin bir efsaneydi sanki
Yenilmez Armadaya karşı birer kale’ydi sanki

SESSİZ ÇIĞLIK: ÇANAKKALE

Kanla, kemikle, şehadetle çizildi bu kutsal sınırlar...
Unutturmamak için baş koyduk yolunuza...
Sizler rahat uyuyunuz yattığınız yerlerde,
Tükenmez Mehmetler ne burada ne de başka yerlerde...

Düşmanı geçirtmediniz boğazdan,
Hepsi gittiler, geçemediler, geçemeyecekler...
Sizler bu vatan kitabının önsözü oldunuz,
Bizler sadece kalemi devraldık sizlerden...

O gün yüzen kaleleriyle dayandılar vatanımıza...
Acımasızca döktüler toplarını topraklarımıza...
Mehmedim etten duvarlar ördü gözü dönmüş düşmana,
Her siperde ayrı ayrı yazdı destanını kendi kanlarıyla...

ATAMIN EMANETİ

Bir tarafta Johnnyler diğer tarafta Mehmetler,
Düşman olarak doğmuşlardı birbirlerine.
Ya mağlubiyet olacaktı ya da galibiyet,
Bu yerin adı Çanakkale’ydi.

Adı düşman konulsa da birbirlerine,
Öyle miydi gerçekte?
Yardım tenekeleri atıyorlardı birbirlerine,
Barışın kentiydi, Çanakkale.

Durmadan kurşunlar, toplar atılıyor,
Kulaklar nasıl dayanıyordu bu gürültüye?
Deniz, toprak her şey kana bulanıyor,
Vahşetin yeriydi, Çanakkale.

ÇANAKKALE' DE KAHRAMANLIK GÖSTERİSİ

Düvel-i Muazzama, Osmanlı’yı kalbinden vurmaya hazırlanıyor,
Buraya giden en kısa yol da boğazlardan geçiyor.
Bu yüzden Çanakkale’de cephe açılır,
Her yere ilanlar asılır.
İnsanımız varını, yoğunu döker seferberlikler adına,
Vatanın, dinin bekası için artık sıra gelmiştir evlatlarına…
Son yongaların bile saçı kınalanır,
Anadolu adeta Çanakkale’ye taşınır.
Gözü yaşlı, gönlü yaralı analar,
Son yongalarını alırlar.
Köy meydanlarında, toprak yolların ayrımlarında, tren istasyonlarında,
Ederler birbirlerine son bir veda…
Gözlerini kırpmadan, fütursuzca koştular cepheye,
Kararlıydılar, Balkan’ın utanç lekesini silmeye…
Mekteb-i Sultani’nin gençleri, Çanakkale’ye lazımdı.
Defterler, kitaplar sıralarının üzerinde kaldı.
Sağına soluna bakmadan “Ben” diyebilen bir gençlik,
Çanakkale olacaktı onlara, ilk ve son askerlik.

SIRAT

Ey kan bombası kusan Çanakkale!
Ey geçilmek bilmez sırat!
Bu ne müthiş bir imtihandır böyle?
Ey Çanakkale!
Utanmaz mısın senin uğruna giden yiğitler için?
Gökten kol bacak yağıyor ey kara vatan!
Naralar yükseliyor şaha, kara dumanlar içinde, kanayan vatan.
Bak bilmem kaçıncı şehit yatıyor yerde şehadetler içinde
Cennete uğurluyorlar onu, kana bulanmış melekler
Mehmet’im ayakları çarıksız, kan kusa kusa, düşmanın bilmem kaçıncı topuna, kurşununa,
‘iman gücüyle’ göğsünü aça aça koşmakta, korkmamakta.
Geride bıraktıkları geliyor ki aklına,
Anası, bacısı, kara sevdalısı…
Vatan sağ olsun diye, bizler hür olalım diye, daha da önemlisi bizler olalım diye,
Koşuyor alevlerin içine…

GERİDE KALANLAR İÇİN

Bir Çanakkale var milletimin bağrında.
Toprağı, Şehit dedemin teni,
Deresinden akan su, dedemin asil kanı
Hırçın yağmurları, anamın gözyaşları.

Rüzgâr hırçın eser bu topraklarda.
Neden bilir misiniz?
Neden azgın eser bu rüzgâr.
Siz anlam veremezsiniz ama
O rüzgârda gözü yaşlı bir yârin hıçkırıkları vardır.